BEDİÜZZAMAN’ın KABRİNİ ZİYARET
Günlerden bir gün gazetelerden birinin sürmanşetten verdiği haberde Bediuzzamanın kabrinin bulunduğunu okumuştum. Habere göre Isparta şehir mezarlığında baş ayak taşı olmayan sade bir mezardan söz ediliyordu. Yıllar önce Urfa ziyaretimde boş bırakılan kabrini ziyarette hayli hüzün yaşadığım için bu habere sevinmiş, fırsat bulunca mezarda da olsa üstadı ziyaret edecektim.
Haberi okuyalı birkaç yıl olmuştu ki büyük oğlumun tayini Isparta ya çıktı. Bize de yol göründü. Üç günlüğüne de olsa bu gül şehrine misafir olacak kışta gelip baharı müjdeleyen gül aşığı büyük alimi ziyaret edecektim. Kim ne derse desin benim için Üstat örnek bir alim duruşu sergilemiş, hayatını iman davasına feda etmiş bir mücahitti. Hiçbir bedel ödemeden masa başında eleştirmenlik yapanlar doksan yıllık ömrünün bir gün bile ceza almadan yarısını zindanda geçirmiş Üstadı nereden anlayacaktı.
Gittiğimin ikici günü sabah namazını kıldıktan sonra oğluma niyetimi açtım. Beraberce yola cıktık. Vakit biraz erken gibi ama olsun. Bizim ki radyoyu açtı. Ne güzel bir tevafuk ki spiker bir Allah dostunun kabrini ziyaretin faziletini anlatıyor. Bu güzel program heyecanımı bir kat daha artırdı. Bir yandan şehir mezarlığına yaklaşıyoruz. Öte yandan oğlum söze girdi.” Baba koca bir mezarlık bir sürü kapısı var hangi kapıdan girip bulacağız?” O sırada kapılardan birinin önüne de gelmiştik. Arabayı uygun bir yere çektik. Arabadan iner inmez bir araba daha geldi. Ellili yaşlarda temiz simalı bir adam arabasından inince sevindik. Selamlaştık ve niyetimizi ona açtık. Tam da uygun bir kapıya geldiğimizi hemen şu kapıdan girin. Biraz ilerde sağ kapıdan içeri girince orada aradığınız kabir demez mi? Biz hiç beklemeden denilenleri yaptık.Kapıyı açınca sağda üç sıra tuğla dizili baş ayak taşı olmayan kabir karşımızdaydı.Baktık tarif eden meçhul şahısta yanımızda.” Bu Üstadın kabri, şunlarda üstadın talebelerinin kabirleri.”dedi. Birkaç kelam edelim istiyordum ki kayboluverdi. Oğlumla birbirimize baka kaldık. Sessizliği o bozdu.” Baba sanki bu adam bize kabri göstermek için geldi ve kaybolup gitti.” dedi. Öyle oldu galiba dedim biraz şaşkınlıkla.
Gördüğüm manzara karşısında şaşkınlığım hüzne döndü. Otlar içinde eskimiş tuğlardan çevrili bir garip kabirdi karşımdaki. Bırakın türbeyi düzgün bir kabir bile değildi. Isparta gül doluydu ama bir tane gül dikilmemişti kabrin üstüne.Gül yetiştiren adamın encamı böyle mi olmalıydı?Hıçkırıklar boğazımda düğümlenirken gözyaşlarıma mani olamıyordum.Kabrinden tekrar sökülüp götürülmesin diye miydi bütün bu nişansızlıklar?Evet başucunda taşı bile yoktu. Aşık garip boşa dememişti “bir çalıdır mezar taşı garibin”… Çalı yerine biten otlar ne söyler , neyi anlatırdı öyle?…
Sözün bittiği yerdeydim. Yasin okumaya başladım.”Ey insan diye başlayan sure… İşte insan diyordu, kalbim çığlık atarcasına. Bu diyarın gariplerinden biriydi o an karşımda.” Ne mutlu o gariplere !“diyen Peygamberimin (s.a.v.) sesi yankılanıyordu kulaklarımda. Tuba lil guraba! “Öz yurdunda garipsin öz vatanında parya” mısraları benzin döküyordu içimdeki yangına.
Kuran’dan sureler okuyup bağışlama ve dua faslını bitirip ayrılma vakti gelmişti. Belki bazıları Üstadın kabri meçhul bir yerde diyebilir. Ben yaşadıklarımı kaleme aldım. Bir iman kahramanına reva görülen garip bir kabir gerçeği öğle bir sarstı ki benliğimi, kalem aciz kalır ifade etmekten. Milyonların yoluna ışık tutmuş bir gönül adamına minnet ve vefa adına sonsuz rahmetler dileyip ayrılırken Isparta şehir mezarlığından:
Gariplik tuttu boynumu
Büker Mevla’ya Mevla’ya
Gözüm her derdi gönlümden
Döker Mevla’ya Mevla’ya
Senin yurdun ırak iller
Mekân tutmaz garip kullar
Bekir var git bütün yollar
Çıkar Mevla’ya Mevla’ya
Kasidesi çınlıyordu kulaklarımda….
RECEP UZUN
ruzun5252@gmail.com