Tartışma Adabı ve Ahlak
“Sözden kuşanır türlü yalanlar bile tacı,
Sözdür bize derdin iki dünyada ilacı”
Seyri
İmtihan için geldiğimiz şu Dünya gurbetinde her konuda olduğu gibi sözlerimizle de sınav verdiğimizi unutmamalıyız. Çünkü insan dilinin altında gizlidir. Dilin düzgün olması, kalbin istikametine alamettir.Söz vardır bal gibi şifa olur; söz vardır onulmaz yaralara sebep olur.Kırk yıllık dostunu bir söz ile kaybeden nice insan vardır.sevgili Peygamberimiz “Diliniz düzelmedikçe kalbiniz düzelmez.Kalbiniz düzelmedikçe dininiz düzelmez. Dininiz düzelmedikçe de cennete giremezsiniz” buyurmuşlar.
Bir referandum sürecine girdiğimiz şu günlerde sözün ahlakına ve edebine uygun söylenmesi özellikle önem kazanmıştır.Yargılayan, dışlayan, ötekileştiren, hatta tekfir edici bir dilden sakınmak zaruretimiz vardır. İslam Alemi bugün bu keskin ayrıştırmanın azabını çekip, acı faturasını ödüyor. Oysa ayrılıklarımız değil ortak paydalarımız binlerce. Dost olup kucaklaşmak varken birbirini boğazlamak, Hakka da hayra da hizmet ettirmiyor.Küfür tek millet olmuş keyifle bizi izliyor.
Şimdi hakkın ve haklının sözcüsü olma durumunda olan her kardeşimizin Kerim Kitabımızın uyarısına dikkat kesilmesi gerekir :
Nahl Suresi 125. “İnsanları, tatlı dille, hikmetle ve ibret verici güzel öğütlerle Rabb’inin yoluna çağır. Tartışmak gerektiğinde kaba ve kırıcı davranmadan, gönül incitmeden, akıl ve sağduyularına seslenerek onlarla tatlı bir uslupla , en güzel şekilde tartış. Bütün bunlara rağmen yine de inat edip yüz çevirirlerse, üzülme. Unutma ki, Rabb’in kimlerin kendi yolundan saptığını çok iyi bilmektedir ve kimlerin doğru yolu izlediğini de en iyi bilen O’dur. İnkarcıların inatla direnmelerine karşılık siz, olgunluk ve sabırla tebliğe devam edin.”
Asrı Saadette Necit çöllerinden Temim oğullarından bir gurup Medine’ye gelmişti. Peygamber efendimizi söz düellosuna davet ettiler. Resulü Ekrem mescidde namaz kılıp Haktan yardım diledikten sonra onları mescide davet etti.Temim oğullarının hatibi o kadar güzel konuştu ki batıl bu kadar süslü, tatlı anlatılabilirdi. Resulullah o zaman “sözde sihirli bir güç var” buyurdular. Sonra Rabbine dua edip Şairi hasan b. Sabite “kalk ve bunlara cevap ver” buyurdular. Hasan (r.a.) kalkıp içini ayetlerle süslediği etkili bir konuşma yaptı. Öyle güzel bir hitabe ki dinleyenlerin bir çoğu Müslüman oldular. Çünkü nefis hesabına değil Hakkın hatırı için konuşmuştu. Tartışmadan amaç hakkın rızası, hakikatin ortaya konulması olmalıdır. Nefislerin tatmini, egonun tavan yapması değil. Bu yüzden nezaketten uzak ,nezafetten nasipsiz cidaller ayrılık ateşine odun taşımaktan başka bir işe yaramazlar.
Tartışma adabı konusunda şunlara dikkat etmemiz gerekmektedir:
1.Niyet hakkın ortaya çıkması ve hakikatin anlaşılması olmalıdır. Muhatabı mahcup etmek, kendini pazarlamak hiç değil.
2.Sözün edebi gözetilmeli, kaba ve kem söz edilmemelidir. Mevlana “Kuran baştan sona bir edep talimi” dir tespitinde bulunuyor. Bu gün Kur’an adına konuşanlara bakıyorum Kur’an edebinden, ahlakından zerre nasipleri yok. Rabbimiz Firavun gibi birine Musa (a.s.)ı gönderirken yumuşak söz söylemeyi emretmiştir. Yargılayan ,itham eden hatta iftira ve karalamaya varan bir üslubun İslam’a hizmet şansı hiç mi hiç yoktur.Haklı olmak yetmez efendi de olmak gereklidir.
3.Sağlam, ikna edici deliller ortaya konmalı. Hz. İbrahim Nemrut’ a “Beninim Rabbim Güneşi doğudan getiriyor. Hadi gücün yetiyorsa sende batıdan getir” deyince rablik iddiasındaki Nemrut apıştı kaldı, cevap veremedi. “İnsanlara akıllarının alacağı şekilde konuşun” hadisini Necip Fazıl şöyle şiir şeklinde tercüme etmiştir:
“Renkleri ince ince ne anlatırsın köre,
Konuşun her insana onun aklına göre.”
4.Netice hayra ve hakka hizmet ediyorsa tartışmayı sürdürmeli ,aksi halde bırakmalıdır.Bu konuda peygamberimize kulak verelim: “Haklıyken tartışmayı bırakan için cennetin kıyısında bir köşke kefil olurum. Şaka bile olsa yalandan uzak durana cennetin ortasında bir köşke kefilim. Ahlakını güzelleştirme gayretinde olana cennetin en yüksek makamında bir köşke kefilim” (Ebu Davut)
5.Cenabı haktan yardım dilemelidir. Yukarda da zikrettiğimiz gibi Peygamber efendimiz hep dua ve niyazla Allahtan yardım dilemiştir. Biz bilir ve inanırız ki her türlü başarının anahtarı Allah’ımızın yardımıdır.
Terzi baba’nın sohbetlerinin kalabalık oluşunu hazmedemeyen bir alim birazda nefsani hislerle haraket edip Ona bir ders vermek niyetiyle ziyafet verip davet etmiş. Çünkü kendisi yıllarca medresede dirsek çürütüp mürekkep yalamış. Nasıl olurda insanlar kendisini bırakıp cahil bir sofunun sohbetine giderler diye düşünmüş. Oysa ilim medresede, irfan tekkede talim ediliyor gerçeğini aklına bile getirmemiş. Terzi baba ziyafete gelince kendi sofrasına oturtmuş. Yemek esnasında ortaya bir tepsi pilav gelince âlim zat kaşıkla bir tane pirinci alıp “bak terzi, benim ilmim şu tepsideki pirinçler; senin ilmin şu kaşıktaki tane” demiş. Terzi baba “o tanede sizin olsun, bizde oda yok kardeş “ diye mukabele etmiş. Terzinin tevazuu ve hiçliği alimi insafa getirip muhterem zattan özür dilemiş. Hak erleri hiçlikle yol alıp hakka vasıl olmuştur.
Rabbim hepimizi Kuran edebiyle Rasulünün ahlakıyla müzeyyen eylesin!Kitabının gölgesinde, Habibinin izinde bir ve beraber olmaya cümlemizi muvaffak kılsın!!!