ALTIN
DOLAR
EURO
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ordu °C

Rasyonelleştirilmiş Parlamentarizm Kavramı, Almanya ve Fransa Uygulamaları Üzerine İncelemeler

26.03.2018
5.527
A+
A-
Rasyonelleştirilmiş Parlamentarizm Kavramı,  Almanya ve Fransa Uygulamaları Üzerine İncelemeler
Reklam

Parlamenter rejimlerde istikrarlı hükümet arayışları daima gündemde olmuştur. Çünkü bu sistemin uygulandığı ülkelerde çıkan hükümet istikrarsızlıkları ve zayıf koalisyon hükümetleri çoğu zaman yürütmenin işleyişini zaafa uğratmıştır. Bu sonuçtan hareketle, bazı parlamenter rejimlerde hükümete etkinlik ve istikrar kazandırmak amacıyla, belirli anayasal usuller öngörülmüştür. Hükümete istikrar ve etkinlik kazandırma amaçlı bu anayasal usullere “rasyonelleştirilmiş parlamenterizm” denir[1].

Bu çalışmada kısa olarak rasyonelleştirilmiş parlamentarizm kavramı genel olarak inceledikten sonra, 1958 Alman Anayasası, 1958 Fransız Anayasasının rasyonelleştirilmiş parlamentarizm uygulamaları (Yapıcı güvensizlik oyu, fesih tehditi altında güvenoyu,  giyotin, teşrii zorunluluk hali v.b.) üzerinde durulacaktır.

     I.RASYONELLEŞTİRİLMİŞ PARLÂMENTARİZM

Öncelikle parlamento kavramı üzerinde kısaca duracak olursak; parlamento sözcüğünün kökünü “Parler” veya “parlare” oluşturmaktadır. Latin temelli dillerde bu kelime konuşmak anlamına gelmektedir[2]. Parlamento hükümdarın tek başına yürüttüğü ve elinde tuttuğu yasama erkini milletin temsilcileriyle paylaşması ile 18. yüzyıl ortalarında ingiltere’de ortaya çıkmıştır. Kökü Fransızca kelimesinden, parlare’den gelmektedir. Türkiye’de ise parlamento, 1876 Anayasasında   Meclis-i Umumi, daha sonra da Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak ifade edilmektedir[3]. Rasyonelleştirilmiş parlamentarizm deyimi ilk defa siyaset bilimci Boris Mirkine-Guetvevitch tarafından kullanılmıştır[4].

Parlâmenter hükûmet sistemlerinin önemli bir kısmında zayıf ve istikrarsız hükûmetler olmuştur. İşte, bazı parlâmenter sistemlerde hükümete istikrar ve güç kazandırmak amacıyla birtakım usûller öngörülmüştür. Bu usûlleri barındıran parlâmenter sistemlere genel olarak “rasyonelleştirilmiş parlâmentarizm (parlementarisme rationalisé)” ismi verilmektedir. Rasyonelleştirilmiş parlâmentarizm, sağlam bir parlâmento çoğunluğuna dayanmayan hükûmetlere güç ve istikrar kazandırmaya yönelik hukukî araçların bütünü olarak tanımlanmaktadır. 1949 Alman Anayasası, 1958 Fransız Anayasası ve 1982 Türk Anayasası rasyonelleştirilmiş parlâmentarizme yer veren örnek Anayasalardır[5].

     1.1.Rasyonelleştirilmiş Parlanemtarizmin Amaçları

Rasyonelleştirilmiş parlamentarizmin nihai amacı, klasik parlamenter rejimin zayıf yönlerini anayasal usullerle güçlendirmeye çalışmaktır. Parlamenter rejimin zayıf yönlerine kısaca deyinecek olursak, ilk olarak; klasik parlamenter rejim genellikle istikrarsız hükümetlere yol açmaktadır. Bu istikrarsızlıklar hükümetin ömrünün kısa olmasına neden olur. Çünkü hükümet görevde kalabilmek için parlamento üyelerinin çoğunluğunun desteğine ihtiyaç duyar. İkinci olarak ise, bu rejim etkili olmayan hükümet yapıları üretmektedir. Bu durum özellikle birden fazla partinin bir araya gelip oluşturdukları koalisyon hükümetlerinde ortaya çıkmaktadır. Kuruluş felsefesi ve siyasi hedefleri farklı olan partilerin hükümet yetkilerini paylaşmaları ve ortak politika geliştirmeleri oldukça zordur. Bu da istikrarsız hükümete, iktidar zaafiyetine neden olur[6].

(Tablo-1) Avrupa Parlamenter Demokrasilerde Hükümetlerin Ortalama Ömrü[7]

 

Ülke Dönem Hükümet Ömrü
Fransa 1945-58 4.7 ay
İtalya 1948-89 8.3 ay
Portekiz 1976-89 10.3 ay
Finlandiya 1947-89 10.5 ay
Belçika 1946-89 14.8 ay
Danimarka 1945-89 19.0 ay
Hollanda 1946-89 21.4 ay
Almanya 1948-89 22.1 ay
İsveç 1948-89 25.5 ay
Norveç 1945-89 24.8 ay
Avusturya 1945-89 26.3 ay
İngiltere 1945-89 28.0 ay
İspanya 1979-89 30.4 ay
İrlanda 1948-89 30.7 ay

 

     Son olarak, bu rejim düşük nitelikli bir demokrasiye yol açmaktadır. Çünkü hükümet doğrudan doğruya halk tarafından değil, halkın seçtiği parlamento üyeleri tarafından belirlenmektedir. Bu anlamda da meşruiyeti zayıf karakterlidir. Koalisyon hükümetleri söz konusu olduğunda, hesap verilebilirlik anlamında sorumluların tespiti zorlaşmaktadır. Hükümeti oluşturan partiler, sorumluluğu diğer ortaklarına yükleme eğilimindedirler. Bu nedenle halk hangi partinin sorumlu olduğunu tespiti noktasında sıkıntıya düşmektedir. Diğer bir sıkıntı ise seçmenin oy verdiği partinin hangi parti ya da partilerle koalisyon kuracaklarını önceden öngörememeleridir[8].

 

1.2.Parlomentonun Krizi Görüşlerinin Temeli

     Avrupa 20. yüzyılda, siyasal öğretide “parlamento krizi” denilen olguya tanık olmuştur. Bu yaklaşımların çıkış noktası, karşıt siyasal güçlere bölünmüş olan ve ağır çalışan yasama meclislerinin ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunlara acil çözümler getirmekte yetersiz kalmasıdır. Bu dönemde, parlamentoda çoğunluğu elde eden siyasal partilerin lider kadrolarının ve dolayısıyla, hükümetlerin, parti meclis gruplarını denetimden öteye, belirgin bir baskı altında tutmaları, parlamentoların yürütme karşısında güç kaybetmesine yol açmıştır[9].

Avrupa ülkelerinin ekonomik ve askeri yayılma çabaları da, önemli ve acil kararların daha çok yürütme organında alınmasını özendirmiştir. 20. yy ortalarında Batı demokrasilerinin çoğunda parlamentolar yasama ve denetleme işlevlerini eskisi kadar etkili bir biçimde yerine getiremez duruma düştüler ve daha çok birer konuşma forumu niteliğine büründüler. Dünya parlamentolarının bu tarihsel süreçte yaşadığı büyük değişimler, kimilerince parlemento krizi olarak algılanmıştır[10].

Türk parlamentoculuğu da dünya parlamentolarının yaşadığı genel evrim çizgisinden belli ölçüde etkilenmiştir. TBMM’nin iyi işlemeyen hantal bir kurum olduğu yönündeki eleştiriler hemen her kesimden gelmektedir. Bu çerçevede, parlamento tarihimiz boyunca, TBMM içtüzüğüyle ilgil bir türlü bitmek bilmeyen değişiklik çabaları, hem iktidar hem de muhalefet tarafından gündemden düşürülmemiştir. Buna rağmen içtüzük değişikliği yapma konusunda yeterli başarı gösterilememiştir[11].

Hükümetin istikrarı, parlamentoda istikrarlı bir çoğunluğuna bağlıdır. Bu, tek bir partinin çoğunluğu alabileceği gibi birden fazla partinin oluşturacağı koalisyon çoğunluğu da olabilir. Bunun için, parlamenter rejimin işleyebilmesinin önemli koşullarından biri de, partilerin homojen ve disiplinli[12] olmalarıdır. Bu bakımdan parlamento krizlerinin, her zaman hukuki düzenlemelerle çözülmesi mümkün olmayabilir[13].

 

     1.3.Rasyonelleştirilmiş Parlâmentarizmin Başlıca Araçları

     Güvensizlik önergesi verme hakkının sınırlandırılması, serinleme süreleri (cooling-off period)nin öngörülmesi, güvensizlik oyunda üye tamsayısının salt çoğunluğunun aranması, güven oylamalarında yalnızca güvensizlik oylarının sayılması, yapıcı güvensizlik oyu, fesih tehdidi altında güvenoyu, bu araçlar hükûmetin düşürülmesini zorlaştırırlar[14].

Rasyonelleştirilmiş parlâmentarizmde, parlâmento tarafından düşürülemeyen bir hükûmetin parlâmentoda çoğunluğa sahip olmaması mümkündür. Zira, yukarıdaki araçlar sayesinde parlâmentoda çoğunluğa sahip olmayan bir hükûmet düşmeyebilir. Ama bu hükûmetin parlâmentodan kanun çıkartması imkansızdır. Bu hükûmetin kanun tasarıları pek muhtemelen parlâmento tarafından reddedilecektir. O halde, hükûmeti sadece ayakta tutmakla iş bitmemekte, hükûmete, parlâmentoyu zorlayabilecek, gerektiğinde parlâmentoyu aşabilecek, anayasal araçlar da vermek gerekmektedir. İşte rasyonelleştirilmiş parlâmentarizm düşüncesinden ilham alan bazı anayasalar, parlâmentoda sağlam bir çoğunluğa sahip olmayan hükûmetlere, hazırladıkları kanun tasarılarının kabul edilmesini sağlayacak anayasal mekanizmalar da getirmektedirler. Bunlardan bazıları şunlardır: Kanun tasarılarının blok hâlinde oylanması, “Giyotin” usûlü, teşriî zorunluluk hâli, vs[15].

 

         1.4.Rasyonelleştirilmiş Parlâmentarizm Araçlarından Örnekler:

            1.4.1. Yapıcı (Kurucu) Güvensizlik Oyu

            Parlamenter sistemde yaşanan en büyük siyasi bunalım ve çözümsüzlüklerden birini de hükümetsizlik durumu oluşturmaktadır. Bu sorunun çözümüne yönelik olarak düşünülen en etkin araçlardan biri de, hükümetin herhangi bir zamansal kesintiye uğramaksızın devamlılığının sağlanması ve yürütme görevinin aksamaması amacına hizmet eden “kurucu güvensizlik oyu“dur[16].

Almanya başta olmak üzere bazı Batı demokrasilerinin anayasal sistemlerinde düzenlenmiş olan bu rasyonelleştirme aracı ile hükümete görev süresi bakımından istikrar kazandırılması amaçlanmaktadır. Kurucu güvensizlik oyu ile hükümete karşı olan olumsuz yasama çoğunluğu, yalnızca düşürme iradesinde değil aynı zamanda yeni bir başbakanın belirlenerek, hükümetin kurulması noktasında da anlaşmaya zorlanmaktadır[17]. Güvensizlik oylaması sürecinde olumlu da anlaşma gerekliliğinin gerçekleşme olasılığı, olumsuzda anlaşmaya nazaran daha düşük olduğundan, mevcut hükümetin görev süresi istikrarı dolaylı biçimde desteklenmektedir[18].

Kurucu güvensizlik oyu, 1919 Weimar Cumhuriyeti’nde yaşanan olumsuzluklara duyulan bir tepkinin ürünü olarak, 1949 Federal Almanya Anayasası’nın 67. maddesinde düzenlenmiştir. 1949 Alman Anayasasının 67’nci maddesine göre, Bundestag’ın (Millet Meclisinin), Başbakanı güvensizlik oyuyla düşürebilmesi için üyelerinin çoğunluğuyla yeni bir Başbakan seçmesi gerekir. Yeni bir Başbakan seçmedikçe, Bundestag’ta hangi çoğunluk toplanırsa toplansın Başbakanı düşüremez. Görüldüğü gibi bu sistemde, yıkmak için önce yapmak gerekmektedir. Bu nedenle bu tür güvensizlik oyuna “yapıcı” güvensizlik oyu denmektedir[19].

Kurucu güvensizlik oyu, hükümeti düşüren ve yeni başbakanı seçemeyen yıkıcı yasama çoğunluğunun yaratacağı zaman kaybına olanak tanımamaktadır. Aksi halde mevcut hükümeti düşüren yasama çoğunluğu, tesadüfi ya da sahte bir çoğunluk olmaktan ödeye gidemeyecektir. Çünkü yeni hükümeti kuracak başbakanın seçilememesi yüzünden, düşürülen başbakan görevine devam edebilecektir. Hatta başbakan federal başkandan meclisi feshetmesini isteyebilir ve federal başkan da bu istemi redderse, başbakan görevine devam etmek durumunda kalacaktır. Düşürülen başbakanın görevini bırakması ancak yenisinin seçimi ile mümkündür. Kurucu güvensizlik oyu özellikle bu sıkıntının aşılması noktasında ödem kazanmaktadır[20].

Almanya’da ilk kez 1972 yılında Başbakan Willy Brandt’a karşı işletilen kurucu güvensizlik oyu mekanizması başarısızlığa uğramıştır. Buna karşın 1982 yılındaki ikinci girişimde ise Başbakan Helmut Schmidt hükümeti düşürülerek, Helmut Kohl Almanya Başbakanı olarak iktidara getirilmiştir[21].

Kurucu güvensizlik oyunun bir istikrar unsuru olarak anayasaya aktarılmasının siyasi nedeni, yasama organlarındaki olumsuz çoğunluğa bağlanmaktadır. Özellikle merkez siyasi partilere ve onların hükümetlerine karşı güçlerini birleştiren ve fakat kendi siyasi tercih programlarını ön plana çıkararak bir hükümet seçeneği yaratmayan uyumsuz sağ ve sol çoğunluklar, bu istikrarsız yapıyı oluşturmaktadırlar. Bu noktada, kurucu güvensizlik oyu yapıcı bir etki göstermekte, başbakanın düşürülmesi aynı anda yenisinin seçilmesi koşuluna bağlanmaktadır. Böylelikle sistem “yıkarken yapma” felsefesi üzerine kurulmaktadır[22].

            1.4.2. Fesih Tehdidi Altında Güvenoyu

          Hükümetin görevine devam edebilmesi için öngörülen hukuki araçlardan bir ide güvenoyunu verecek olan yasamanın, yürütmenin fesih[23] iradesiyle karşı karşıya bırakılmasıdır. Bu noktada yasama organı, güvenoyunu vermeme iradesini, yeni bir seçime gitme riskini göze alarak oluşturma durumunda kalacaktır[24].

Hükümetin güvenoyunu sağlayabilmesi için yasamayı yürütme lehine olacak biçimde zorlayan hukuki düzenlemelerin bir diğer örneği, 1949 Federal Alman Anayasası’nın içinde görmekteyiz. Alman Anayasal sisteminin 63. ve 68. maddelerinde öngörülen fesih kurumları incelendiğinde, yasama organı, güvenoyunu vermesi konusunda bir hukuki zorlama ile karşılaşmaktadır. Buna göre hükümetin kurulması aşamasında başbakanın ihtiyaç duyduğu oyu alamaması halinde, başbakanın meclisi seçime götürebilme seçeneği bulunmaktadır. Aslında bu yetkilendirmeyle yasama organına, başbakanı en kısa sürede seçmesi noktasında siyasi bir mesaj verilmektedir. 68. maddenin düzenlenmesinde başbakanın görev sırasında istediği güven istemi süreci öngörülmüştür. Eğer Bundestag, hükümetin güvenoyu istemini reddederse cumhurbaşkanı, başbakanın önerisiyle, Bundestag’ı 21 gün içinde feshedebilecektir. Böylece inisiyatifin yasama organından federal başkana geçtiği ilan edilerek, yasama organının daha dikkatli hareket etmesi vurgulanmaktadır. Aksi halde, güvenoyu vermeyen ya da yeni bir başbakan seçemeyen meclisin seçime gitme sonucu ile karşılaşacağı öngörülmektedir. Ancak Başbakanın fesih yetkisi, meclis üyelerinin yen ibir başbakan seçmesiyle kullanlamaz hale gelebilecektir[25].

1.4.3.Giyotin

Giyotin veya “bir metnin kabulü hakkında hükûmetin sorumluluğunu ileri sürülmesi”, parlâmentonun düşüremediği, ama parlâmento da çoğunluğa da sahip olmayan bir hükûmetin kanun çıkarmasına imkân veren bir usûldür. 1958 Fransız Anayasasının 49’uncu maddesinin üçüncü fıkrasına göre, “Başbakan, Bakanlar Kurulunda görüştükten sonra, Millet Meclisi önünde, bir metin üzerinde Hükûmetin sorumluluğunu yüklenebilir. Bu durumda, izleyen yirmidört saat içinde bir güvensizlik önergesi sunulmaz ve önceki fıkra uyarınca oylanmazsa, bu metin kabul edilmiş sayılır”[26].

            1.4.4. Yasama Zorunluluğu Hâli

1949 Alman Anayasası’nın 81. maddesinde örneğini gördüğümüz “yasama zorunluluğu” durumuna göre, yasama organı, hükümetin çıkarmaya çalıştığı bir kanunu kabul etmek ya da hükümeti düşürmek tercihi ikileminde bırakılmaktadır. Aksi halde, başbakan 68. maddeye göre, meclisin feshini ya da yasama yetkisinin hükümete devredilmesini devlet başkanından isteyebilecektir. Devlet başkanı, başbakanın bu talepte bulunması ve meclisin onay vermesi halinde, “yasama zorunluluğu”nu ilan etme yetkisine sahip kılınmıştır. Böylelikle, bir başbakanın görev süresi boyunca sadece 6 ay için kullanabileceği yasama yetkisinin devri mekanizması ile meclisin reddettiği ve dört hafta içinde sonuçlandırılmadığı kanun tasarıları kendiliğinden kabul edilmiş sayılacaktır[27]. Düzenlemenin, hükümete önemli derecede etkinlik kazandıracağı açıktır. Ancak parlamenter sistem açısından düşünülecek olursa, bu yetkilendirmenin hükümeti fazlasıyla güçlendireceği bir gerçektir. Dolayısıyla devlet başkanının inisiyatifinin ön plana çıkartılarak, belirleyici olabilmesi sağlanmalı ve parlamenter sistemin ruhuna uygun bir denge ve denetim sistemi oluşturulmalıdır[28].

  1. RASYONELLEŞTİRİLMİŞ PARLAMENTARİZME ELEŞTİREL BİR YAKLAŞIM

            2.1.Rasyonelleştirilmiş Parlamentarizmin Başarısızlığının Nedenleri

            Rasyonelleştirilmiş parlamentarizm girişimleri beklenen sonuçları vermemiş ve başarısız olmuştur. Bunun temel nedeni her şeyden önce yaklaşımla ilgilidir. Bu yaklaşım sorununun özünde ise, siyasal sorunlara salt hukuksal yöntemlerle çözüm arayışı yatmaktadır. Hükümetlere istikrar ve etkinlik kazandırmak iddiasında olan bu anayasal usullerin, partiler sistemi ve seçim sistemi hesaba katılmadan oluşturulmuş bulunması bu yaklaşımın sorunlu yönüdür. Rasyonelleştirilmiş parlamentarizm, anayasal çerçeve ile belirlenen yasama ve yürütme arasındaki ilişkilerin siyasal süreçten ve siyasal parti sistemlerinden soyut olarak ele alınabileceğini ve yapay yöntemlerle hükümetlere istikrar kazandırabileceğini varsaymıştır[29].

Hükümetlere istikrar ve etkinlik kazandırma hedefli girişimlerin parlamento ile hükümet arasındaki ilişkilere indirgenemeyeceğini; bu konuya siyasal parti sistemlerini ve hatta seçim sistemlerini entegre eden bir bakış açısıyla yaklaşmak gerektiğini kabul etmek gerekir[30].

Hükümet istikrarının en temel garantisi hükümetin parlamentoda istikrarlı bir çoğunluğa sahip olmasıdır. Rasyonelleştirilmiş parlamentarizm, özellikle siyasal partilerin parlamentodaki temsil durumlarına göre oynayabilecekleri negatif rolleri hukuksal araçlarla gidermeyi hedeflemiştir. İki ayrı kurum olarak ele alınan parlamento ile hükümet arasındaki ilişkiler, anayasal usullerle belirlenmeye çalışılmıştır. Hükümetlerin etkinliği ve istikrarı hukuksal yöntemlere dayalı olarak çözülmek istenmiştir. oysa parlementer rejimlerde hükümetin istikrar ve etkinliği özünde siyasal gelişmelere oldukça duyarlıdır. Parlamento ile hükümet ilişkilerini belirleyen gerçek aktörler, siyasal partilerdir. Sonuç olarak, seçim sistemlerini, parti sistemlerini ve hükümet rejimlerini bir bütün içinde ele almadan yalnızca yapay anayasal usullere dayalı olarak istikrarlı ve etkin bir yönetim oluşturmak mümkün değildir[31].

            2.2.Parlamenter Rejim ile Başkanlık Modelinin Karşılaştırılması

            Parlamenter sistemde yasama organı daha kapsayıcıdır. Yasama, yürütme organı ile birlikte parlamentoyu oluşturur. Oysa Başkanlık modelinde meclis, sert güçler ayrılığı ilkesi gereğince yürütmeden tamamen ayrıdır. Parlamenter sistemdeki, parlamentonun üstünlüğü ilkesinin, Başkanlık sisteminde yeri yoktur. Çünkü, yasama ve yürütme ayrı ellerde toplanmıştır. Güçler ayrılığı kuramına bakıldığında, Başkanlık sistemi, yumuşak toplumsal bölünmeyle sert güçler ayrılığına; parlamenter rejim ise, sert toplumsal bölünmeyle yumuşak güçler ayrılığına dayanmaktadır. Bu nedenle parlamenter sistemde, sistem tıkanıkları ve bunalımlarının yaşanması doğal bir sonuç olarak görülmelidir[32].

MEHMET SAMİ UZUN

*    Ordu Adliyesi Adli Yargı Savcı Adayı, Adalet Bakanlığı , Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Yüksek Lisans Öğrencisi.

[1] AKARTÜRK, Ekrem Ali, Parlamenter Rejim Uygulamaları ve Parti Sistemleri, Yeditepe Üniversitesi yayınları, 2010 İstanbul, s.47.

[2]     NEZİROĞLU, İrfan, Türk Parlamento Hukukunun Temel Kavramları, Seçkin yayınevi, Ankara 2008. s.361.

[3]     ALTUĞ, Yılmaz, Parlamento Hukuku, Çağlayan kitabevi, 2003 İstanbul, s.1.

[4]  BORİS MIRKINE GUETZEVİTCH, Les Nouvelles Tendances Du Droit Constitutionnel, L.G.D.J., 2. ed., Paris, 1936.

[5]   GÖZLER, Kemal,  Anayasa Hukukuna Giriş, Bursa Ekin Kitabevi Yayınları, Dördüncü Baskı, 2004, s.108

[6] AKARTÜRK, age., s.47.

[7] GÖZLER, age., s.105.

[8] AKARTÜRK, age., s.48.

[9] İBA, Şeref/BOZKURT, Rauf, 100 Soruda Türk Parlamento Hukuku, Nobel yayınevi, 2006 Ankara, 3. Baskı. s.6.

[10] İBA/BOZKURT, age., s.7.

[11] İBA, Şeref, “Parlamento Hukukunda Obstrüksiyon ve Giyotin Kavramları”, A.Ü.H.F.D., 52/1, s.147-165.

[12] Parti disiplini ve istikrar arasında kurulan ilinti hakkında, IV. Cumhuriyet Fransa’sı ve İtalya parti istikrarı ve tutarlılığında yaşadıkları bozulmalar nedeniyle, istikrarsız sistemlerin tipik örneklerini oluşturmuşlardır. Buna karşın Büyük Britanya, yasama organında çoğunluğa sahip disiplinli parti anlayışının doğurduğu istikrarlı hükümet yapısının ilk örneğidir.

[13] TEZİÇ, Erdoğan, Anayasa Hukuku, Beta yayınevi, 2012 İstanbul, 14. Bası, s.499.

[14] Gözler, age., s.108.

[15] Gözler, age., s.109.

[16] YÜCEL, Bülent, Parlamenter Hükümet Sisteminin Rasyonelleştirilmesi ve Türkiye Örneği, Ankara 2009. s.160.

[17] 1949 Federal Almanya Anayasası md. 67, 1970 Belçika Anayasası md.96, 1978 İspanya Anayasası md.113, 1997’de değişikliğe uğramış 1949 Macaristan Anayasası md.39 A, 1997 Polonya Anayasası md.158, kurucu güvensizlik oyunun düzenlendiği anayasalardır. İsrail’de 2001 yılında yapılan değişiklikle 1968 Hükümet Temel Kanununda değişiklik yapılmış ve 28. maddenin a,b ve c bentleri çerçevesinde kurucu güvensizlik oyuna İsrail Anayasal sisteminde yer verilmiştir. (ONAR,Erdal, İsrail’in Kendine Özgü Bir Hükümet Sisteminden Eskisine Dönüş, Ankara, 72 Tasarım ltd.Şti., 2003, s.138-142.)

[18] YÜCEL, age., s.160.

[19] Gözler, age., s.109.

[20] SERVER, Armağan, 1961 Anayasası ve Bakanlar Kurulu, İÜHF Yayını, 1978 İstanbul, s.140-141.

[21] http://www.buntesdag.de/htdocs_e/orga/04plenar/02itembusi/itembus2.html E.T.21.09.2006

[22] LİJPHART, Arend “Presidentialism ant Majoritarian Democracy: Theoretical Observations” The Failure of Presidential Democracy Eds. Juan j. Linz- Arturo Valenzuela. Baltimore/London: The john Hopkins Üniversity Press, 1994, s.68.

[23] Federal Alman Anayasa Mahkemesi, 1982 yılında amaca aykırı olarak iletilen fesih mekanizmasını Anayasa’nın 68. maddesine aykırı görmemiştir. Yüksek Mahkeme, 16 Şubat 1983 tarihli kararında; Başbakanın parlalemtoda yeterli çoğunluğa sahip olduğ durumlarda ilke olarak 68. maddenin işletilmemesi gerektiğini belirtmiştir. Ancak Mahkeme, o tarihlerde Liberal Parti içinde yaşanan kriz nedeni ile Başbakan Kohl’ün güvenilir bir çoğunluğa sahip olmadığı gerekçesi ile böyle bir fesih yoluna başvurabileceğini kabul etmiştir.

[24] YÜCEL, age., s.163.

[25] KARAMUSTAFAOĞLU, M. Tuncer, Yasama Meclisinde Komisyonlar, AÜHF Yayını, 1965 Ankara, s.90-94.

[26] Gözler, age., s.109.

[27] GÖZLER, Kemal, “Türkiye’de Hükümetlere Nasıl İstikrar ve Etkinlik Kazandırılabilir? (Başkanlık Sistemi ve Rasyonelleştirilmiş Parlamentarizm Üzerine Bir Deneme)”, http://www.anayasa.gen.tr/istikrar.htm E.T. 17.03.2006.

[28] YÜCEL, age., s.162-163.

[29] AKARTÜRK, age., s.52.

[30] AKARTÜRK, age., s.52.

[31] AKARTÜRK, age., s.54-55.

[32] İBA, Şeref, Anayasa ve Parlamento Üzerine İncelemeler, Kültür yayınları, 2010 İstanbul, s.245.

Yorumlar

Reklam
BİR YORUM YAZIN

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.