ALTIN
DOLAR
EURO
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ordu °C

BİZİM KURTULUŞ REÇETEMİZ: ÇANAKKALE RUHU!

22.05.2018
323
A+
A-

Bu gün Çanakkale zaferinin 101. Yıldönümü. Bu gün günlerden Cuma.Bu günün sabahında ellerimiz yine duada.Rabbim bu milletin çocuklarını yedi düvele karşı yine muzaffer eylesin!Kıble istikametinde bir ve  beraber eylesin ! Ecdadımız şehit olurken bile kıblesini kaybetmemiş son nefesini kıbleye dönerek veriyordu. Çanakkale’de ateş hattında çarpışan ve vazifesi başında şehit olan zabit Muzaffer Bey, son nefesinde artık sesinin çıkmadığı ve gözlerinin birşey anlatamadığı dakikada cebinden bir zarf çıkardı ve üzerine yarasından akan kanlarla yazmaya başladı:

 

      “-Kıble ne tarafta?..”

      

Etrafındakiler, rühunu, Beytullah’a dönerek Allah’a teslîm etmek isteyen Muzaffer Bey’in bu arzusunu yerine getirip onu kıbleye çevirdiler.Rabbim onların torunlarına kıbleyi kaybettirmesin!

       

İşte Çanakkale’den anneye yazılmış bir şehit mektubu.Mektup aslında 101 sene önceden bize yazılmış gibi.Bu ruhu kaybetmeyin, zora düşünce sizi bu ruh diriltecek  ve kurtuluşunuz bu ruha bağlı diyen ecdadın sesi.Yedek subay Muallim Hasan Ethem’in annesine yazdığı mektup:

       Valideceğim!

     

Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi!

 

Nasîhat-amiz mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sayesinde (gölgesinde) otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti. Okudum, okudukça büyük büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim. Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım. Yeşil yeşil ekinlerin rüzgara mukavemet edemeyerek eğilmesi bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi. Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni, annemden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı.

       

Gözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir sada île beni müjdeliyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim cığıl cığı1 akan dere, bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu… Başımı kaldırdım, gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım. Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu. Diğer bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sadasıyla beni tebşîr ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu.

      

Sanki bülbül bu terennümü île benim duygularımı aksettiriyordu: “Validen kaderine küssün, ne yapalım! O da erkek olsaydı, bu çiçeklerden koklayacak, bu sütten içecek, bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı derunî nağmeleri duyacak idi.

 

Şu anda bu güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Davudi sesli yiğit bir er ezan okuyordu.

 

Aman ya Rabbi! Bu ovada bu lahüti ses, sanki başka bir alemden geliyordu; ne kadar güzeldi! Bülbüller bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, herşey, bütün mevcudat onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti, o dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm.

 

Dünya’nın bütün dağdağa ve debdebelerini unuttum. Ellerimi kaldırdım, gözümü yukarı diktim, ağzımı açtım ve dedim:

       

“- Ey yerlerin ve göklerin Rabbı! Ey şu öten kuşun, şu gezen ve meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Halikı! Sen bütün bunları bizlere verdin. Yine bizlerde bırak! Böyle güzel yerler ve şu nimetler, seni takdis ve senin yüceliğin! tasdik eden bizlere aid olsun!

          

Ey benim ulu Allah’ım! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri, senin ism-i celalini İngiliz ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek,böyle güzel ve sakin yerde sana dua eden bu askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün mahveyle!..” diyerek dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes’ud, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi.

 

Anneciğim, diğer oğlun Halid de benim gibi güzel yerlerdedir.

 

Yalnız bu memleketlerde düğün olmuyor! İnşallah düşman askerini kahreder de zaferle yanına döner ve düğünümü yaparız, olmaz mı?

 

Valideciğim, dualarından unutma! Allah senden razı olsun!..

 

Oğlun Hasan Ethem 4 Nisan 1331 -17 Nisan 1915 (Tarihten Günümüze İbret Işıkları.s.338, Osman Nuri Topbaş)

        

Çanakkale 250 000 şehidin kanıyla Allahın yardımı sayesinde kazanılmış bir iman zaferidir.Henüz onbeşinde çepheye giden lise öğrencilerinin ve onların öğretmenlerinin kahramanlık destanıdır.Yavrusunu ve yavuklusunu cepheye gönderen iman abidesi annelerin be gelinlerin dualarına gözyaşı kattıkları meçhul şehitlerin maneviyat destanıdır.Yüce Rabbimizin Muhammed Suresi: 7.ayette “ Ey iman edenler! Siz Allah’a yardım ederseniz, O da size        zafer garantili yardım edecek ve her alanda gücünüzü artırarak ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlayacaktır”.müjdesini verdiği zaferin adıdır ÇANAKKALE. 

         

Selam olsun şanlı Çanakkale şehitlerine! Selam olsun o şehitlerin yolundan giden kutlu yolculara! …

RECEP UZUN

ruzun5252@gmail.com

Yorumlar

Reklam
ETİKETLER: , ,
BİR YORUM YAZIN

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.